NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
شُجَاعُ بْنُ
مَخْلَدٍ
حَدَّثَنَا
هُشَيْمٌ
أَخْبَرَنَا
يُونُسُ بْنُ
عُبَيْدٍ
عَنْ
الْحَسَنِ
أَنَّ عُمَرَ
بْنَ الْخَطَّابِ
جَمَعَ
النَّاسَ
عَلَى
أُبَيِّ بْنِ
كَعْبٍ فَكَانَ
يُصَلِّي
لَهُمْ
عِشْرِينَ
لَيْلَةً وَلَا
يَقْنُتُ
بِهِمْ
إِلَّا فِي
النِّصْفِ
الْبَاقِي
فَإِذَا
كَانَتْ
الْعَشْرُ الْأَوَاخِرُ
تَخَلَّفَ
فَصَلَّى فِي
بَيْتِهِ
فَكَانُوا
يَقُولُونَ
أَبَقَ
أُبَيٌّ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَهَذَا
يَدُلُّ
عَلَى أَنَّ
الَّذِي ذُكِرَ
فِي
الْقُنُوتِ
لَيْسَ
بِشَيْءٍ وَهَذَانِ
الْحَدِيثَانِ
يَدُلَّانِ
عَلَى ضَعْفِ
حَدِيثِ
أُبَيٍّ
أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَنَتَ فِي
الْوِتْرِ
Hasen (el-Basrî)'den
rivayet edildiğine göre:
Ömer b. el-Hattab (r.a.)
insanları, Übey b. Ka'b'in arkasında topladı, Ubey onlara (ramazandan) yirmi
gece teravih kıldırır, sadece sonraki yarısında kunut yaptırırdı. (Ramazanın) son
on günü olunca (mescidden) ayrılıp namazını evinde kılardı. Bunun üzerine
insanlar da
"Ubey kaçtı"
derlerdi.
Beyhakî,
es-Sunenu'l-kübrâ, II, 498.
Ebû Dâvûd dedi ki:
"Bu kunut konusunda zikredilenlerin önemli olmadığını gösterir. Bu iki
hadis "Resûlullah (s.a.v.)Hn vitir'de kunut yaptığına dair” olan Ubey
hadisinin zayıf olduğuna delildirler.
İzah:
İlk zamanlarda
sahâbiler teravih namazlarını kendi kendilerine münferiden kılarlardı. Hz. Ömer
bu durumu hoş karşılamamış Übey b. Ka'b (r.a.)'i imam tayin ederek cemaate
teravih ve vitir namazını kıldırtmaya başlamıştı. Metinden anladığımıza göre
Übey (r.a.) bu vazifeye yirmi gün devam etmiş, son on gününde ise, mescide
gelmeyerek evine çekilmişti. Onun bu şekilde hareket etmesindeki maksad, kendini
tam olarak ibâdete vermek ve başka şeylerle vakit geçirmemek arzusu olsa gerektir.
Nitekim Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz de ramazanın son on günü gelince
hanımlarına yaklaşmayı dahi terk ederek kendisini ibâdete verir ailesini de
ibâdete teşvik ederdi.
Rivayetten
anlaşıldığına göre Hz. Übey, teravih kıldırdığı bu yirmi günün sadece son
yarısında yani ikinci on gününde kunut yaptırmıştır.
Müellif Ebu Dâvûd
rivayetin sonuna koyduğu talikte bu ve bundan önceki eserlere dayanarak kunut
konusunda zikredilen şeylerin delil olmaya elverişli olmadığını, Hz.
Peygamber'in kunut yaptığını ifâde eden Übey hadisinin zayıf olduğunu
söylemiştir. Ebu Davud'un, bu eserlerle Ubeyy'in merfû hadisini zayıf olarak
nitelemesi, "sahâbinin ameli, rivayetine ters düşerse, o rivayetin zafına
hükmedilir" düşüncesine dayalı olmalıdır.
Fakat, Ebu Davud'un
dayandığı her iki rivayet delil olmaya uygun değildir. Çünkü önceki eserde
Muhammed b. Sîrîn'in kendisinden haber aldığı zâtın meçhul olduğunu,
dolayısıyla haberin ihticaca elverişli bulunmadığını ifâde etmiştik. Bu eser,
ise, munkatidir. Çünkü Hasen el-Basri Hz. Ömer (r.a.) ile görüşmemiştir. Hasen
el-Basrî H. 21 yılında doğmuştur. 23.yılın sonunda veya 24. yılın başında, daha
çocukken Hz. Ömer'i görüp de yaptığından haberdar olması elbette düşünülemez.
Üstelik Buhârî ve
Müslim, Asım b. el-Ahvel vasıtasıyla Enes b. Mâlik'-ten bizzat Hz. Peygamber'in
kunut yaptığını rivayet etmişlerdir. Gerçi bu kunut Bi'r-i Mâ'ûne faciasında
yetmiş sahâbinin şehid edilmeleri üzerine müşriklere beddua için yapılmıştır
ama Hz. Peygamber'in kunut yaptığına delildir.
Mezkûr rivayetin
tercemesi şöyledir: Enes b. Malik (r.a.)'e kunutu sordum:
Kunut vardı cevabını
verdi,
Rüku'dan evvel mi,
yoksa sonra mıydı? dedim.
Evveldi, dedi.
Ama filan senin kunutun
rüku'dan sonra olduğunu söylediğim haber verdi, ne dersin? dedim.
Yanlışı var. Resulullah
(s.a.v.) yalnız bir ay kunut yaptı. Takriben yetmiş kişiye varan ve
kendilerine kurra denilen bazı kimseleri müşriklerden bir kavmin yanma göndermişti.
Onlar müşriklerden daha azdı. Onları müşrikler öldürmüştü. Onlarla Resulullah
arasında anlaşma vardı, zannediyorum. (Bundan dolayı) Resulüllah (s.a.v.) bir
ay o müşrikler aleyhine beddua ederek kunut yaptı.
Bu rivayet, Hz.
Peygamberin kunut yaptığını gösterir. Dolayısıyla Resulüllah'ın kunut yaptığına
dâir bir şeyin olmadığını söylemek pek isabetli değildir.